Güzel Türkçemiz
Ülkemizde Öztürk’çe diye bir faaliyet sürdürüldü.
Halkın konuşma dili, kelimeleri yerine başka kelimeler üretildi.
Okulda okunan kitaplar değişti. Kitapların içindeki kelimeler değişti.
Sabah olunca günaydın, akşam olunca tünaydın deniliyor.
Ayrılırken bay bay, goodbay deniliyor.
Lokantaya Sosyal otlangaç denildi.
Hatıra gitti Anı geldi.
Konuşma ya ise Söylev denildi.
Masa başında yazdılar, yazdıklarını zihinlere kazıdılar.
Şu anda konuşulan dil Öztürk’çe mi oldu! Uydurukça dil mi oldu bunu iyi tespit etmek gerekiyor.
Nesilleri birbirinden koparmak, birbirine yabancı yapmak Öztürk’çe cilik midir?
Ülkemizdeki yetişen üçüncü nesil değişimde hızını alamadı.
Bu kez her taraf yabancı kelimelerle yazılan tabelalar ve işyerleri ile “Pizza houtlar, Kafeler, Dirimlantlar, Mikros, Metro, Carrefourlar” ile doldu.
Bakkal- market, berber- kuaför, lokanta- restoran oldu.
Etli pidenin lahmacunun yerini pizza aldı.
Dilimizde üç ayrı safha geçirildi:
Matbuat… Basın… Medya
Usul… Yöntem… Metot
Faaliyet… Etkinlik… Aktivite
Mutabakat… Uzlaşı… konsensüs
Mesele… Sorun… Problem
İçtimaî… Toplumsal… Sosyal
Meclis… Kamutay… Parlamento
Kâtip… Yazman… Sekreter
Timsal… Simge… Sembol
Teferruat… Ayrıntı… Detay
Beyanname… Bildiri… Deklarasyon
Mensucat… Dokuma… Tekstil
Encümen… Kurul… Komisyon
Fevkalâde… Olağanüstü ..Süper
Şekil… Biçim… Form
Tarafsız… Yansız… Nötr
Taassup… Bağnazlık… Fanatizm
Yabancı kelimeler ile işyeri açmanın adı ilericilik, çağdaşlık oldu.
Bazı Üniversiteler tamamen yabancı dil ile eğitim vermektedir.
Böyle giderse insanlarımız, günlük hayatta yabancı dil ile konuşup anlaşacak.
Önce ticari faaliyet yapılacak, dil gidecek, din gidecek arkasından yabancı bayrak gelecek.
İngilizler dünya sömürge İmparatorluğunu böyle gerçekleştirmediler mi?
Bizim küçüklüğümüzde öğretmenlerimiz Atatürk’ün Nutkunu da, İstiklal Marşı’ nıda, Safahat’ında manasını anlıyordu.
Şimdi yetişen öğretmenler sözlük olmadan bunların manasını anlıyorlar mı?
Üniversitede talebeliğimizin 1974 yılı idi.
Talebe evinde birlikte kaldığımız Yozgatlı bir arkadaşımız şunu anlatmıştı.-
“ Benim Yozgat’ta 60 yaşında ebem ( babaanne ) var. Kulağı az duyuyor.
Bir gün radyoda haberleri açarak kulağına götürdüm.
Ebem haberleri biraz dinledikten sonra bana dönerek oğlum bunlar nece konuşuyu dedi “
Şimdi bu babaanne sağ olsaydı da şimdiki radyo- televizyon haberlerini dinlese idi acaba ne derdi?
Bizim ortaokul, lise, üniversitede okuduğumuz matematik, fizik, kimya, biyoloji, edebiyat terimleri tamamen değişmiş durumda.
Bizim kuşak çocuklarının, torunlarının dersine yardım etmek istediğinde eline bir de sözlük almak zorunda kalıyor.
Şimdi bu konuda yetkili olanlara soruyorum:
Dünyanın hangi ülkesinde bizimki gibi nesiller arasında diyalog, konuşma farklılığı var?
Arabamıza biniyoruz biz anne babalar Türk halk müziği, Türk sanat müziği dinlemek istiyoruz. Çocuklar bizim olmayan başka müzik türlerini dinlemek istiyorlar.
Bu sebeple arabada çocuklarımızla seyahat etmemiz bize sıkıntı veriyor.
İngilizlerin meşhur Şekspiri var.
Şekspir tiyatro eserlerini 1594 yılından itibaren yazmaya başlamış. Aradan geçen dört yüz yıla rağmen İngilizler bu eserin bir kelimesini değiştirmişler midir?
Hayır değişmemiştir. İngilizler lügatlerinden bir kelimeyi değiştirmek isteyeni vatan hainliği ile suçlamışlardır.
Bizdeki bu gayret ve uygulamalar niye?
Dil konumuzu yeniden ele alalım.
Güzel Türkçemize kıymayalım.
Nesilleri birbirinden koparmayalım.
Uydurulan kelimeler ile konuşulmayan kelimeler ile iyileştirme yapılamaz.
Bunun adı sadece dil katliamı olmaktadır.
Lisede okurken edebiyat hocamız bize şunu anlatmıştı.
“Oğlunu okuması için büyük şehre gönderen bir kadının oğlu memleketine gelir.
Kadın yıkadığı buğdaylarını bir örtü üzerine sererek, güneşte buğdayları kurutmaya çalışır. Oğlunu da buğdayın başına koyarak kuşların, tavukların buğday sergisine gelmemesini, gelirse kovmasını ister.
Oğlu buğday sergisinin başında beklerken civardaki tavuklar sergiye gelerek buğdayları yemeye başlar. Bunun üzerine oğlu anasına bağırmaya başlar;
Aney ebabiller ol mübareği katlediy
Anası içerden oğlunun bağırmasını duyar ve kendi kendine konuşur “ oğlumun ağzına sağlık. Neler örenmişte, neler konuşuyu.”
Oğlu tekrar bağırınca oğlunun neden bağırdığını merak eden anası serginin yanına gelir. Birde bakmış ki tavuklar buğdayları yiyor. Oğlunun müdahale ettiği yok. Anası sorar- “ Oğlum niye tavuklara buğdayları yediriyonda kovalamıyon?”
Oğlu cevap verir- “ Aney ebabiller ol mübareki katlediy diye sana bağırdım ya.”
Anası da- “dilini eşek arısı sokası, bende iyi bi şey konuştun sanmıştım.” der.
Güzel Türkçemize sahip çıkalım. Dil haznemizi zenginleştirelim.
Ne kadar çok kelime bilir onun ile konuşursak, zihnimizde o derece gelişir.
3.11.2009- Ankara
Mustafa Yolcu