Giresun’a Gelen Sel Felaketi’ne
Şayet ‘’ Destancı ‘’ olsaydım makalemin başlığı yine bu dört kelime olacaktı. Ne yazık ki şiir, mani ve destan yazma kabiliyetim zayıf. Hakkını veremiyeceğim bir işe gençliğimden beri bulaşmadım.
Köyde uzun kış gecelerinde Hayber Kalesi Cengi, Mızraklı İlmihâl, Köroğlu Destanı, Battal Gazi, Kerbelâ ve benzeri kitapları evcek okur ve dinlerdik.
Hafızam beni yanıltmıyorsa, 1954 – 1956 yıllarıydı. Yağlıdere İlkokulu’na gidiyordum. Bir Cuma günü Camiyanı Camisinin çıkışında Destancı Amca ‘’ Darende’ye gelen sel felaketine’’ diye bağırıyor ve 5 kuruşa destan satıyordu.
5 kuruş verip bir destan da ben aldım.
Sınıfta arkadaşlarla okuduk, hayıflandık.
Giresun’da Ortaokul yıllarında Bulancak, Duroğlu, Keşap, Yolağzı pazarlarında da her zaman alıp okudum, arkadaşlarıma da verdim. Gazete ve kitaba düşkünlüğüm vardı, bir de destan tiryakisi oldum.
23 – 24 Ağustos gecesi uyumadım. Gece saat 02.30 civarında naklen yayına bağlanan Yağlıdere Belediye Başkanı Yaşar İbaş’ı dinledim. Dehşeti tam olarak anladım.
Bu arada birçok Tv kanalı bir Giresun Milletvekilinin konuşmalarını naklen veriyordu. Ve sürekli aynı kelimeleri tekrarlıyordu. Tam da bu aşamada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu devreye girdi ve afet mahallinden konuşmaya başladı. İlk yaptığı doğru iş, çok meşhur belediye başkanlarının konuşmalarını yasaklamak oldu, daha fazla kafa karıştırmaya mani oldu.
Tam 16 gün, 7 Eylül günü ve gecesine kadar uykusuzluk hâlim devam etti. Sürekli not tuttum. Sel felaketi ile ilgili haber ve yazıları arşive aldım.
Gördüm ki, ben Bursa’da afet bölgesine ne kadar yakınsam, Giresun basını afet bölgesine o kadar uzak.
Yine gördüm ki, Bursa’da bulunan Giresun dernek ve vakıflarının, federasyonlarının Giresun ile uzak yakın hiçbir alakaları yoktur. İşleri güçleri siyaset yapmak ve millete sürekli yalan söylemek ve bunu meslek hâline getirmek.
Yeri gelmişken ifade edelim; Bursa Belediyesi’nin şefaatine mazhar olabilmek için mutlaka ayrılıkçı bölgelerde ikamet mecburiyeti mi var?
Afyonkarahisar Belediyesi kadar olamadı.
Bilindiği gibi, Karadeniz bölgesinde evvelce de sel felaketleri olmuştur. Hele Yağlıdere ve Gelevera bir taştı mı, önüne geleni sürükler. Hava biraz sükunet buldu mu sahil kesiminde oturanlar hemen dere ve deniz kenarlarına koşarlar ve kışlık yakacak ihtiyacı için gargalak toplarlar.
Haberi İstanbul basını ve TV’leri ‘’ Odun topluyorlar’’ şeklinde verdi. Giresun basını da..
Giresun’da 40-50 yaşın üstünde kimse kalmadı mı?
Onun bir adı var : ‘’ Gargalak’’
Her önüne gelen eline Kemençe alıp Pontus ağzıyla ‘’ riv riv ‘’ çalarsa sonunda olacağı budur.
Dünya’da en güzel Türkçenin konuşulduğu Giresun Türkçesini katletmekle kalmaz; Ataların Orta Asya’da Taşralara, Kayalara Destan yazar, sen beyaz kağıt üstüne iki satır ağıt yazamazsın, yakamazsın…
Yıkılan binaların tamiratı kolay yapılır. Fakat yitirilen, zayi olan ‘’ ruhların tamiri ‘’ pek zordur. Ruhlarını kaybetmişler için Türkçemizde güzel bir ifade vardır; canlı cenaze gibi ortalıkta dolaşmak.
* * *
Afetlerden, Büyük Salgından, Büyük Göçten ve nihayet son ‘’ İmam İsyanından’’ dersler çıkarıldı mı diye sual edilecek olursa, kesinlikle hayır, derim.
Zirâ, hâlâ demokrasicilik oynanıyor.
Gerçekte, bütün kötülüklerin anası şekli demokrasidir.
Gelecek yazımızda bunca felaketlere rağmen neden ders alınmadığı sualinin cevabını bulmaya çalışacağız.
Peşinen bir ipucu verebilirim;
Neden, hiç kimse, kendi bulunduğu ülkenin normal yurttaşı olmak istemiyor?
Bir hafta düşünme mühleti yeter.
Saygılarımla.
14 Eylül 2020
Nilüfer – Bursa İsa Ruhi Göbüt