UÇMAYAN KARTAL
Ankara’da Belediye otobüsü ile yolculuk ederken, yanımda bulunan kişi ile sohbete başladık. Oradan buradan konuşurken, yol arkadaşım bir konu anlattı.
Hayvanat bahçesine iki adet kartal alırlar. Kartalın birisi uçar, daldan dala konar. Diğer kartal ise, pineklediği dalda durur. Ne yaptılarsa bu kartalı uçuramazlar. Kartal uçmayınca kartalın hasta olmasından, kanadının kırık olmasından endişelenirler.
Çareyi, kartalı aldıkları yeri arayıp, sormakta bulurlar. Kartalı aldıkları yere “ – Aldıkları kartalın birisinin bir dala pineklediğini, ne yaptılarsa da kartalı uçuramadıklarını, çaresiz kaldıklarını.” bildirirler. Konuştukları kişi -“ Kartalın pineklediği dalı kesin” der. Başka çareleri olmadığından, umutsuzca dalı keserler. Dal kesilir kesilmez, kartal uçmaya başlar. Sorun da biter.
Bunu anlatan kişi, bu olaydan ne anladınız diye bana sordu. Bende- “ Bazen dalımıza birileri konuyor. Ne yaparsak, bu birilerini uçuramıyoruz. Hem kendisi sorunlu oluyor, hem de bize sorun yaratıyor.” Dedim. Evet, doğru dedi.
Bu dalımıza konanlarla ne yapacağız? Bunları nasıl uçuracağız. Gün geçiyor. Gençlik elden gidiyor. Akranları ev bark olup, ev geçindirirken, bazı kuşlar dalımız da pinekleyip duruyor.
Tabi hatanın büyüğü, biz ebe beyinler de. Onlar yavru iken, onlara sorumluluk vermedik. Kendi ayakları üzerinde durmayı öğretmedik. Onları suya atıp, yüzmesini öğretmeliydik.
Küçükken çarşıya çıktığımda, zengin bir ailenin çocuğunu görmüştüm. Eline ayakkabı boyama sandığını almış- “ Boyacı, ayakkabınız boyanır, parlatılır.” Diye bağırarak, çarşı da dolaşıyordu. Yanımda dayım vardı, ona sordum- “ Dayı bunlar zenginler, bu niye ayakkabı boyuyor?” Dayım cevaben- “ Babası ona hayatı anlaması için, ayakkabı boyacılığı yaptırıyor.” Demişti.
Ebe beyin önlerinden gidince, mecburen uçmaya çalışıyorlar. Başarıyorlar veya yere çakılıyorlar. O zaman yanlarında kendilerini tutup kaldıracak kimseyi de bulamıyorlar.
ÇOK İSTESENDE İNADIN OLMAZ,
TAKDİRDEN ÖTE MURADIN OLMAZ,
O UÇURURSA, SENİN KANADIN OLMAZ,
UÇMAYI KUŞUN KANADINDAN MI SANDIN!
Yıllar evvel, zengin bir ailenin çocuğunu tanıyordum. Bir baltaya sap olmuyor, okumuyor, sanat öğrenmiyor, gününü gün ederek boşa vakit geçiriyordu. Ailesi oğullarını evlendirdiler. Acaba adam olur muydu?
Nafile evine içkili gidiyor, hanımını da annesini de dövüyordu. Bu arada babası öldü. Babadan kalan malları içki, kumar ile yiyordu. Babadan kalan malları da yiyip bitirildi. Sıra annenin mallarına geldi. Annesini döverek elinden mallarını alıyor, eviyle ilgilenmiyordu. Bu sıkıntılara dayanamayan eşi, çocuğunu alıp baba evine gitti. Kısa bir süre sonra annesi de vefat etti. Artık başkalarının verdikleri ekmekle hayatını sürdürüyordu.
Memlekete gittiğim de, birlikte gezdiğimiz arkadaşım belediyenin temizlik işçisine göstererek- “ bunu tanıdın mı” ? diye sordu. Bana sorulan kişiyi önce tanıyamadım. Dikkatli bakınca “ zengin ailenin adam olmayan çocuğunu “ tanıdım. Hayat bu işte. İnsanı vezir de ediyor, rezilde ediyor. Ama bu şanslıydı. Belediyede iş bulmuş, gözünün önüne bakarsa geçinir giderdi.
Allah tüm evlatlarımıza yardım etsin. Başarsınlar, taşı sıkınca suyunu çıkarsınlar. Hem kendilerini, hem de ailelerini mutlu etsinler.
Mustafa Yolcu- 20.08.2017