GARGALAK
“Bugün evdeyim. Tarih 26 Ağustos 2014. Dışarı çıkmadan önce şu haberlere bir göz atayım dedim. Saat 14:00 civarı. Tesadüfen TGRT kanalın düğmesine bastım. Bir dehşet sahnesi ile karşılaştım.”
Birkaç gün önce Libya’dan “Sal” a binen 250 kadar göçmenin İtalyan sahillerine geçmek isterken kaybolduğu haberini izlemiştim. İşte bu göçmenlerin 100 kadarının cesetleri sahile vurmuştu. Hafif dalgalar onları çıkmayı arzu ettikleri karaya doğru itiyordu. Muhtemelen ancak 50 kadar kişi taşıyabilecek kapasite olan “Sal” a 250 kişi binmişlerdi.
Bu sahneleri gençlik, hatta çocukluk yıllarından hatırlıyorum. Yağmurlar sel olur Yağlıdere’yi taşırır. Yağlıdere önüne geleni siler süpürür Espiye sahilinden Karadeniz dökerdi. Karadeniz’in hırçın dalgaları gelenleri kabul etmez onları döverek sahile iterdi. Keresteler, kalaslar, tahtalar, odun ve ağaç parçaları, yapraklar ve çöpler Espiye ve Keşap sahillerinde kumların üzerinde adeta tabiat sergisi açarlardı. Anneannem bunlara “Gargalak” derdi.
Daha çok kadınlar kızlar gelinler deniz kenarına doluşur, gargalak toplar evlerine götürürlerdi. Kışa hazır olmak lazımdı.
Bilindiği gibi Giresun’da “G” ile başlayan bir kelime, Giresun’un doğu taraflarında “K” harfi ile başlayabilir. Kargalak da, gargalak ta aynı manayı ifade eder. Muhteva değişmez.
Demek ki dünya çok değişmişti.
Avrupa sahillerine vuranlar “Gargalak” değil Müslümanlardı. Sürekli “Değişim” isteyenler emellerine nail olmuşlardı.
Müslümanları Göçe Zorlayan Kim?
Nerdeyse tam 200 yıl oluyor, bir tek Hristiyan İslam Ülkelerine iltica etmedi. Neden hep Doğulu, Afrikalı Müslümanlar Hristiyan ülkelere kaçıyor? Bir tek Hristiyan bile Doğu’ya iltica etmedi, Müslüman ülkeye göç etmedi.
Müslüman Müslümanı öldürürken, vahşice gırtlağını keserken, senin bir tek ağaç dikmediğin, yeşertmediğin kurak ve çöl coğrafyan kan gölüne dönmüşken, senin elin Armut mu topluyor?
Kralsın, Sultansın, Emirsin, Şeyhsin ve hatta halifelik iddiasındasın, sürekli ne idüğü belirsiz şeriatı savunuyorsunuz, fakat bütün bu olanları tren seyrederken öküzler gibi seyrediyorsun, kılın kıpırdamıyor.
Hiç kusura bakma Müslüman efendi, dökülen Müslüman kanında çok büyük hissen var. Kabe’de Şeytan taşlayarak günahlarından kurtulamazsın.
Şimdi, bakalım tarih ne söylüyor?
İzmir Mutasarrıfı
Ali Suat Bey 100 yıl önce şöyle sesleniyor:
“ Aklınızı başınıza toplayarak iyi kulak veriniz.
İki Müslüman birbirine itimat etmiyor. Bir kar çıkarmak, bir külah kapmak için ahaliyi birbirine düşüren, tutuşturan hain adamlar ne yazık ki içimizde vardır… Zavallı ahaliyi ve kendi işiyle gücüyle uğraşan köylü ve çiftçiyi kandırarak, Müslümanların arasına fesat koyarak hemşerileri birbirine düşman eden din ve millet hainleri de vardır.
Bu anlatacağım iş millet işi ve siyaset meselesidir. Yalanla, parayla, düzmece kağıtlar ve hikayelerle yüreği saf zavallıları doğru yoldan çıkaran ve dünya malı için gözleri kör gibi etrafını göremeyen fena adamlara aldanmayınız…”
Fena adam da yalan hiç tükenmiyor. Suçüstü yakalandığında ise bahanesi hazır: “Bu işte siyonistin parmağı var, yahudi parmağı var…”
Ali Suat Bey, bugün yaşıyor olsaydı neler söylerdi?
Bir sümüklü imamın peşinden dört nala koşan “Yüksek Tahsilli (!)” leri görünce acep neler söylerdi? Vatanı ve milleti için kılını kıpırdatmayıp imamın sümüğünü yalayanları görse acep ne söylerdi?
Merak etmeye değmez mi?
Değerlendirilmesi dileğiyle.
Saygılarımla.
23 Aralık 2020 / İsa Ruhi Göbüt / Nilüfer – Bursa