Eller Anası
Türk Devleti’nin İstiklal Harbimizi ve Cumhuriyet’imizin kuruluş, gelişme ve zafer safhalarından haberdar olanlar Şakir ZÜMRE’yi hatırlamakta zorluk çekmezler. Silah sanayimizin ilk kurucusudur.
Silah Sanayimizin ikinci kurucu ise Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Kılligil’dir. Ordumuzun silah ihtiyacını temin ettiği gibi ecnebi devletlere de silah satmaya başlamıştır. Tam bu aşamada Kağıthane’de kurduğu silah fabrikası ile birlikte havaya uçurulmuştur. Vücudu kırk parçaya ayrılmıştır. Bu durumu bahane eden “Yobaz bir imam” cenaze namazı kılmadan toprağa gömmüştür.
Gıyabi cenaze namazı kıldırmak bize nasip olmuştur. Azerbaycan Türkleri de “İslam Orduları” Komutanını unutmamıştır. Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva, Atilla Oral ile birlikte saf tuttuk. “Azası noksandır” bahanesi uyandıran Yobaz imamdan Kahraman Şehitlerimizin intikamını aldık.
Nuri Paşa’nın gıyabi cenaze namazında Hâle Hanım da yanımda olsun istedim. Ganire hanım Azerbaycan’dan geliyor, Enver Paşa’nın yeğeni Hacer Hanım’da katılacak, sende gelsen iyi olur dedim.
Pameks’in Patronu Halil Bey izin verdiği halde Hâle Hanım cenaze törenine katılamadı. “Ben kızlarımı bırakamam” dedi.
Gerçekten de Pameks’ te 300 civarında, Cihaner Halıcılıkta 500, Yarımca Seramikte 800 kızı vardı. O kızların Anası, Bacısı, Ablası, dert ortağı ve daha da önemlisi “Sırdaşı” idi.
Yakın tarihimizin en meşhur sobası hem odun, hem de kömür yakan “Şakir Zümre” sobalarıdır. Adına “Kuzine” denirdi.
1970’li yıllarda Tütünçiftliğinde’de “İpraş Sitesi”nde oturuyorduk. İkametimiz tek katlı bahçeli bir evdi. Eşim Mediha Hâle Hanımefendi Kuzinemizi yemek pişirmek içi kullandığı gibi evimizin ısıtılması ve çay demlemek içinde kullanırdı. Kuzinede yaktığı odunlar çılpıdan çıkmış gibi dos doğru idi. Kış gelmeden istif edildi mi odunlar öyle bir harlar dı ki şavkı üç odayı birde aydınlatırdı. Odunları aynı zamanda Tütünçiftlik Gençlerbirliği Başkanı Çarşambalı “Mahrukatçı” Necati Türkmen Abi’den alırdık. Hâle Hanım kuzineye bir tek eğri odun atmazdı.
İkimizde “Cemiyetçi” insandık. Gelenimiz gidenimiz eksik olmazdı. Hâle Hanıma daha çok genç kızlar ve birde çocuklar gelirdi. Benim ise “Serseriler” dahil cemiyetin her kesiminden arkadaşlarım vardı. Onları ağırlamak; evi, etrafa çekip çevirmek, Eller Anasına aitti. Yedirir, içirir, ikramda kusuru olmazdı.
Bir de işyerinde örnek olmak, çalışmayı teşvik etmek ve biraz da yüzde yüz zamlı fazla mesaiden para kazanmak gayreti Hâle Hanım’ı yordu. Kalbi tekledi, artık dayanamaz oldu.. Bunda benim de kusurum vardı. Yoğun çalışma temposuna 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, Grevleri, Boykotları ve birde sık sık tekrarlanan protesto yürüyüşlerini ilave edin, buna hangi yürek dayanır?
Virüs salgını dolayısıyla ve Kalp Ameliyatı esnasında ayrılmak zorunda kaldığım Hâle Hanım’ı ziyarete gidememiştim. Aşı kağıdı, test kağıdı sorgusu beni yarı yoldan geri çevirdi. Nihayet yasaklar kalktı, yolların rahmeti açıldı. Tanrı’nın bana lütfettiği yadigarıma kavuştum.
Bir hafta kadar önce kadim dostum Erdal Avcı beni Hale hanımın ebedi istirahatgâhına götürdü. Çiçek bıraktık. Fatiha okuduk, dua ettik.
Ve ismini Atatürk’ün verdiği 1923 yapımı son Samsun Sigaramı içtim. Eller Anası’ndan ayrılmak kolay olmadı. Tanrı’nın “Yadigarı” nı topraktan çıkarıp kalbime sakladım, yanıma aldım.
İzmit’ten ayrılmamız da kolay olmadı. Tren yolunda, çocuk parkında biraz yürüdük. Fevziye Camisini, hemen yanındaki Ayakkabıcılar çarşısını ziyaret ettik, dolaştık. Hepsi yerli yerinde duruyordu. Köfteci Fettah, çay ocağı….
Tekrar ziyarete karar verdiğimiz için elveda diyemeden ayrıldık, Bursa’ya dönüş yoluna koyulduk.
Şimdilik hoşcakal Tütüncüçiftliği, hoşcakal İzmit, en kısa zamanda tekrar geleceğiz. Damadım, Kızım, Torunum…
İsa Ruhi GÖBÜT
9 Ağustos 2022 / Görükle – Bursa